Masai Mara’da Büyük Göç

Masai Mara’da Büyük Göç

Çocukluğumda tek kanal olan TRT’nin sınırlı imkanları ile belgeseller seyrederdik. O belgesellere ait hiç unutamadığım sahneler vardır gözümün önünde. Bunların en başında gunu diye adlandırılan inekle manda arası hayvanların bir nehiri geçmeye çalışmaları ve nehirde onları ağzı açık şekilde bekleyen timsahlar gelir. Bir seferinde timsahlar o kadar çok gunu avlamışlardı ki çocuk saflığımla ‘neden köprü yapmıyorlar ki hayvanlar geçsinler’ deyivermiştim. Babam da benim üzüntümü engellemek için olsa gerek ‘bizim çok paramız olursa gunular için köprü yaptıralım, tamam mı’ demişti.

Yıllar geçtikçe aklımda yer eden o görüntülerin dünyanın en büyük beş göçünden biri olduğunu her yıl milyonlarca gununun – wildebeest- Mara nehrini geçtiğini, bazılarının Nil timsahlarına yem olduklarını öğrendim. Büyük göç olarak adlandırılan bu olay gunular tarfından yağmurda yeşeren otlaklara doğru Masai Mara’dan Serengeti’ye, Serengeti’den Masai Mara’ya bir döngü halinde yılda iki defa gerçekleştiriliyor.

Büyük Göç

İşte yıllardır bu göçü okuyup, hakkında onlarca belgesel seyredip uzun uzun hayaller kurdum. Afrika’nın göbeğindeki Kenya’ya nasıl gidilebileceğini sınırlı ufak dünyamda düşünüp durdum. Uzun uzun planlar yaptım… Geçen yıl eşimin iş için Kenya’ya gitmesiyle beraber benim için de tünelin ucunda bir ışık göründü. Kalbim Kenya’ya gidebilme ihtimalim için bile pırpır atmaya başladı.

Bizim Masai Mara savanalarına vardığımız tarihlerde günlerce süren büyük göç yeni başlamıştı. Hayvanlar Mara nehrinin kenarında yavaş yavaş toplanıyor ve yeşil otlaklara küçük gruplar halinde geçiyorlardı.

Geçiş o kadar gizemli ki… Bir gün önce Amos’a ‘gunu geçişini görebilecek miyiz’ diye sorduğumda ‘saatlerce nehir kenarında dolaşmak geçiş noktalarından birisine rastlamak için dua etmek gerekir. Tabi toplandıkları noktayı bulduktan sonra da o saatte geçeceklerinin garantisi yok, sabırla beklemeli. Vaktimiz sınırlı olduğundan ne görmek istediğinize karar vermelisiniz. Çita, leopar izi de sürebiliriz, geçiş için de bekleyebiliriz. Ama bilmelisiniz ki Masai Mara’da görebileceğiniz şeylerin hiçbir zaman garantisi yok.’

Yeşil otlaklar

Sabahın ilk ışıkları ile hiç ayrılmak istemediğim otelden çıkıp, Mara düzlüklerinde safariye başlıyoruz. Okuduklarım ve Amos’un sözleri sürekli kulağımda. Elimiz boş da dönebiliriz. İlk gün gördüğümüz gibi ceylanlar, zürafalar, filler ve belki uyuyan aslanlar ile karşılaşırız. Ama gizlenme üstadları çitaları, leoparları ve gunuların geçişini göremeyebiliriz de… Gerçekten saatler geçiyor ve aramalarımız sonuç vermiyordu. Sadece bir leoparı uyuduğu ağacın üzerinde fark edebildik. Tabi o da bizi fark eder etmez ortadan yok oldu. Moralimi bozmamak için sürekli ‘hakuna matata’ diye tekrarladığımı söylemeliyim.

Leopar

Amos ‘güneşin artık ısıtmaya başladığını bu saatten sonra leopar ya da çita bulmanın çok zor olduğunu, o yüzden gunulara, hipopotamlara gözatmak için Mara nehrine doğru gideceğimizi’ söylediğinde gözlerim doldu… Yüzümü rüzgara tutup etraftaki onlarca zürafayı, çevrelerindeki zebra ve ceylanları seyire daldım. Patrick ani bir fren yapıp ‘çita’ diye bağırdığında üstü açık arabadan fırlamak üzereydim. Çitanın yerini fark etmem, Amos’un ‘avlanacak galiba’ demesi ve çitanın ağzında ceylanı görmem, hep aynı saniyelere rastlıyor. Nasıl geçtiğini anlayamadığım 7-8 saniyelik bir olay zinciri… Patrick arabayı çalıştırıp çitayı takibe aldı. Saklandığı ağacın önünde durup zincirin devamını şok içinde izlemeye başladık. Ceylanın son çırpınışlarını, çıkarttığı dramatik sesi, çitanın yavrusunu çağırmasını, yavrunun gizlenerek annesinin yanına gelmesini sessizce, tarifi olmayan duygular eşliğinde takip ettik.

Çita ve avı

Çita ve yavrusunu yemekleri ile başbaşa bırakıp, Mara nehrine doğru yol almaya başladık. Uyuklamakta olan bir aslan ailesini gördüğümüz noktanın az ilerisinde bir grup hayvanın kapıştığını fark edip onlara doğru ilerledik. Gördüğümüz manzara dehşet vericiydi. Aslanlardan arta kalan gunu leşi için kapışan sırtlan ve akbabalar… Akbaba çığlıkları arasında kırılan kemik sesleri…

Leş yiyiciler

Bir kaç saat sonra çita tarafından avlanan ceylan için de böyle bir kavganın olacağını ve besin zincirinin mükemmelliğini konuşarak nehire doğru ilerlemeye başlıyoruz. Kıyıya vardığımızda yamacın dibinde kocaman bir hipopotam ailesi ile karşılaşmak beni güldürüyor. Yıllarca peluş su aygırı ile uyumuş, onu yatakta dümdüz etmiş birisi olarak büyüklükleri karşısında ‘iyi ki bunlardan birisi ile uyumuyorum’ diyerek kahkayı basıyorum. Aslında suaygırları gülen yüzleri arkasında dünyadaki en tehlikeli hayvanlardan birisi. Ağırlığının yanında, ısırmaları ile de can alabiliyorlar.

Hipopotam

Daha bir kaç kare fotoğraf ya çekmiştim ya çekmemiştim. Benimle beraber dışarıyı seyreden Amos oturmamı rica etti. Oturmamla beraber de Patrick’in gaza basması bir oldu. Amos heyecanla dönüp ‘çok şanslısınız ileride birazdan geçiş olacak’ dedi. Mara nehrinin bir kaç kıvrımını arkamızda bıraktıktan sonra yamacın karşı kıyısında toplanmış yüz binlerce gunuyla yüzleşmemiz bir oldu. Yamaca iyice yanaşıp motoru durdurduk. Az sonra ilk grup gunu, suya doğru harekete geçti. Çocukluğumdan beri hayal ettiğim şey gözlerimin önünde gerçekleşiyordu. Fotoğraf makinamı kenara koyup, gözlerim dolu dolu seyretmeye başladım. Hani derler ya makina yanınızda olmadığında çekeceğiniz en güzel kare karşınıza çıkar. İşte o an bir timsah yavru bir gunuyu kapıp suyun dibine doğru çekti. Geçişe hazırlanan bütün gunular bir adım geriye çekilip beklemeye başladılar. Geçiş bir anda durdu… Su kenarına inenler yukarıya, düzlüklere geri dönüp başka noktalara bakınmaya başladı…

Timsah ve avı

Bizden sonra gelen bir kaç safari aracı ne olduğunu anlamaya çalışırlarken Amos, ‘bugün bu noktadan belki bir daha saatler sonra geçerler. Bir grup sağ tarafa doğru ilerliyor. Bir de o tarafa bakalım’ diyerek harekete geçmemizi teklif etti. İyi ki de etmiş. Yeni gittiğimiz noktada bizi bambaşka bir sürpriz bekliyordu. Yamacın çoook uzak bir köşesinde yatmakta olan hipopotamı görüp durduk. Tele lensimle baktığımda bir gariplik olduğunu fark ettim. Hemen ‘ölüyor mu’ diye mızıldanmaya başladım. Amos az sonra garipliği açıkladı. ‘Biraz bekleyelim de bebeğin doğuşunu görün.’ Çığlığı bastığımı tahmin edebiliyorsunuzdur. Gerçekten de yarım dakika sonra anne hipopotamın yavruyu ayaklarından destek alarak dışarı çıkarttığını gördük. O kadar ölümden sonra bir doğuma şahit olmak mutluluk vericiydi.

Doğum yapan hipopotam

Gunuları bir müddet daha takip ettikten sonra başka bir geçişe daha rastlayamayacağımıza kanaat getirdiğimizde saatlerimiz neredeyse 15:00 olmuştu. Nairobi’ye doğru yola çıkmanın da vakti gelmişti. Oldukça isteksiz olarak dönüşe geçişi kabul etmek zorunda kaldım. Koltuğuma oturduğum sırada Sarova Mara Safari Camp’ten ayrılırken verilen beyaz kutu gözüme çarptı. Daha kapıdan çıkarken zürafalarla karşılaşınca bir kenara atmıştım. Kutuyu açtığımda sabah 06:30’dan beri birşey yemediğimi fark ettim. Hazırladıkları küçük sandviçler, meyveler herhalde o anda yeryüzünde yediğim en lezzetli şeyler gibi geldi.

Sınırları olmayan kapıdan çıktığımızda, büyük üzüntü içindeydim… Bu bereketli toprakları bırakıp hiçbir yere gitmek istemiyordum. Amos, küçük bir mola vermek isteyip istemediğimiz sorduğunda, bize yapacağı sürprizden habersiz, gidişi geciktirecek herşeye evet diyecek durumdaydım. Az ileride çitlerle çevrili bir yerin kenarında durduk. İki Masai erkeği bize doğru yanaştı. Daha önce fotoğraflarının çekilmesi konusunda çok asabi oldukları hakkında uyarıldığımızdan elimi makinama götürmedim bile. Amos onlarla konuştuktan sonra, ücreti karşılığında evlerinde dinlenebileceğimizi ve istediğimiz kadar fotoğraf çekebileceğimizi söyledi. Tekliflerini kabul etmemizle beraber büyük bir karşılama komitesi önümüzde dans etmeye başladı.

Masai Dansı

Dansın bitiminden sonra akasya ağaçlarının dallarından yapılmış çiti aşıp köye girdik. Akasya ağacı Afrika denilince akla gelen hani şu yassı ağaç. bizim akasyalarımzdan çok ama çok farklı. Neredeyse dikenli tel gibi bir yapısı var. O yüzden de yabani hayvanlardan korunmak için çit yapımında çok kullanılıyor. Bir köyde ortalama 100 -125 kişi yaşıyormuş. Masailerde poligami var. Yani erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebiliyorlar. Ancak bunun şartları var. Erkek evlendiği her kadın için ayrı bir ev yapmak, herbirine belli sayıda hayvan vermek zorunda. Dolayısı ile ancak çok zenginler çoklu evlilik yapabiliyorlarmış. Az evvel gördüğümüz dans ile evlilik arasında da bir bağlantı var. En yükseğe sıçrayan köyün kendince en güzel kızını seçip onunla evlenebiliyor. Erkekler de kadınlar da birbirlerine güzel görünmek için kulak deliklerini büyütmeye çalışıyorlar. Bize garip gelse de ne kadar büyük kulak deliği o kadar yakışıklı demek oluyor.

Yakışıklı

Evleri evlenmeden önce kadınlar tezekle yapıyorlarmış. Bizi şefin evinde ağırladılar. Ev yaklaşık 8-10 metre kare. 1/3’lük kısmı hayvanlara ayrılmış. Evet, yanlış okumadınız. Hayvanlarla aynı çatı altında kalıyorlar. İlk aklıma gelen ısılarından faydalanıyorlar herhalde oldu. Ama kendi tezimi ‘ekvator çizgisinde soğuğun ne işi var’ sorumla kendi kendime çürüttüm. Cevap aslında çok basitti. Vahşi hayvanlardan korumak…

Geri kalan bölümün ortasında ateş yakıldığı anlaşılan bir alan vardı. Bu kısım mutfaklarıymış. Mutfağın sağ tarafında keçi postu ile kapatılabilen çocuk yatağı büyüklüğünde bir bölüm onun simetriğinde de aynı şekilde başka bir bölüm daha bulunuyordu. Bu kapatılmaya müsait kısımların birisi ebeveyn, diğeri de çocuk odasıymış. Bir de kiler gibi kullandıkları hayvanların karşısına gelen küçük bir odacık vardı. İçinde de küçük bir raf vardı. Ben ‘eşyalar için herhalde’ dediğimde ‘gelen misafirler için yatak, siz de bir dahaki gelişinizde bizde kalın lütfen’ demezler mi? Camı olmayan, duman çıksın diye açılmış 10cm’lik baca deliği ile aydınlanan kulubecikte 10 dakika nasıl kalmaya dayanabildiğimi, onların hala bu şekilde nasıl yaşayabildiklerini inanın anlayamadım.

little girl in red

Masailer aslında tam anlamıyla kovboylar. Tek işleri sürüleri gütmek, onları büyütüp çoğalttıktan sonra satmak. Yabani hayvanlar -özellikle fil ve bufalolar- ektiklerini yedikleri için çiftçilik yapamıyorlarmış. Ayda bir kurulan büyük pazarda sattıkları koyunların parasıyla köy için toplu olarak patates, havuç gibi dayanıklı kök sebzeler alıyorlarmış. Böylece yemekleri çeşitleniyormuş. İki tip yemekleri varmış zaten. Birisi ineğin etini ateşte kızartmak, ki bu çok bereketli olmuyormuş o yüzden az tercih ediliyormuş. Bir de ineğin etinin suda aldıkları sebzelerle birlikte haşlanması. İnek sütü ve inek kanı da vazgeçilmez içecekleri. Süt ve kanı karıştırarak başka bir içecek daha yaptıklarını söylememe gerek yok. Test etmek istermiyiz diye sorduklarında yüzümün aldığı şekil kulubenin karanlığında gizlendi diye umuyorum.

Köyden ayrılırken, üç metre ötesinde fillerin su içtiği çamurlar yerine tertemiz berrak su içebildiğimize, kara sineklerin sadece yazdan yaza 3-5 adet olarak görülmelerine, yiyeceklerimizin çeşitliliğine kısacası yaşadığımız hayata şükrediyordum.

Meraklısına
  • 395km’lik Mara nehrinin neresinden ne zaman geçecekleri belli olmayan sürü ile karşılaşmak safari yapanlar için bazen mümkün olmayabiliyor. Eşim ilk gidişinde yine göç mevsimi olmasına rağmen rastlayamamıştı.
  • National Geographic’te yayınlanan büyük göşler belgeselindeki çita avı görüntüsünün 24 gün boyunca sayısız avı kaydetmeye çalıştıktan sonra çekilebildiğini öğrendiğimde kamera çekme hızımda bir problem olmadığına karar verdim. Görüntüyü çeken kişi, ‘hayatımda kendimi hiç bukar şanslı hissetmemiştim’ demiş. Doğru zamanda, doğru yerde, saniyeler süren bir olayın karşısında kayıtta olan bir kamera mucize gibi birşey.
  • Masai köyüne girip, fotoğraflarını çekmek, onlarla sohbet etmek için kişi başı 30$ ödedik. Parayı köyün şefi alıyormuş. Bir kısmını kendisine saklarken bir kısmını da çocukların eğitimine harcıyormuş.
  • Masailerin kırmızı kıyafetlerine shuka -şuka- deniliyor. Yırtıcı hayvanlardan korunmak için bu renk giyiniyorlar. Hayvanlar kırmızı nesnenin ateş olduğunu düşünerek çok yaklaşmıyorlarmış.
  • Eğer bir Masai ile konuşuyorsanız Jambo yerine Sopa demelisiniz. Türkler için ‘sopa’ kelimesini sevgi dolu ve gülümseyerek kullanmak oldukça komik tabi.
Devletşah ve Barış ile Afrika’da Safari ‘de Diğer Bölümler
Kalıcı bağlantı

Related Posts

16 Responses to Masai Mara’da Büyük Göç
  • gunesligunler

    Büyüleyici tek kelimeyle… Teşekküler Devletşah ve Barış…

  • yasemin babalık

    aman Allahım yaaa harika bir iş bu Devletşah, bayıldım bayıldım. Ne kadar vahşi bir hayatın içine düşmüşsünüz. Kenya Kenya diye sayıklarken sen eminim bunları tahmin ediyordun. Minik kıza bayıldım ben, şukası da pek yaraşmış. Bu arada bir bilgi de ben vereyim Lazlar da salatalığa şuka derler:))

  • FUZULİ DÖNEK

    Devletşah Hanım ;
    Sitenizi ilk defa ziyaret ettim.Gerçekten önemli ve güzel şeyler paylaştınız sitenizde .Umarım seyehatinizde iyi geçiyordur.Bu arada sitenzdeki dergilerden birkaçını da indirdim hanımım için.
    selamlar

    Fuzuli DÖNEK

  • Ali

    merhabalar hayalimde olan bir çalışmayı yapmaktasınız çok severek gezmekteyim sitenizi hayattan zevk almayı bilen insanları severim ellerinize ve gözlerinize sağlık

  • Figen GÜLBEYCAN

    Çok hoş çok değişik bir gezi turu.Fotoğraflara bayıldım.Ben bu kadar etkilendim sizi hiç düşünemiyorum.Paylaşımınız için çok teşekkür ederim.sevgiler.

  • Evet bende bir yerde okumuş hatta geçen yıl blogda paylaşmıştım.
    Masailer için hayvanlar önemli ki selamlaşırken şöyle söylüyorlarmış…
    “Dilerim ki hayvanların iyidir.” Bilmiyorum ne derece doğru yerinde gidip gördünüz.Gene harika görüntüler emekle hazırlanmış.Size ve eşinize teşekkür ediyorum.

  • fidan

    merhaba

    tek kelimeyle büyülendim muhteşem ,
    afrika büyüsü derler ya hani bu olsa gerek ,
    şu anda tek isteğim masai mara da olabilmek aman Allah ım hayali bile sizin çekimlerinizle beraber muhteşem…
    emeginize sağlık ,
    payalaşımınız için teşekkürler…
    sahi yurda döndükten sonra büyünün tesiri devam ediyor mu ve birde en az ne kadar para biriktirmek gerekkli yaşam ve tüm transport işlemleri için?
    hosca kalınız

  • Güler Tan ve eşi Oktay Tan

    6.2.2011 günün saat 18.15 de İstanbul dan Nairobi ye hareket ediyoruz. Çok heyecanlıyız. Sizin yazılarınızı okumak ve beynimizdeki karmaşayı sanki biraz azalttı. Çok teşekkür ederiz. Her şey çok harika. İnşallah biz de sizler gibi mutlu döneriz. Galiba biraz korkuyoruz. Yaşımız oldukça fazlam Henüz herhangi bir organizasyona giremedik. Sadece uçak biletlerimiz var. Gitmekle yanlış mı yapıyoruz sizce. Ama kendimizi de durduramıyoruz. Sevgilerimizle. Dönünce gerçek yorumumuzu yazacağız.

  • irina

    merhama.biliyormusunus benim bu hayatta tek hayalim afrika.orda ki hayatı cok merak ediyorum.orda yaşamak isterdım.yaşam orda dünya orda.

  • irina

    merhaba.biliyormusunus tek hayalim afrika da yaşamak çunkü hayat ordan başladı ve orda biticek.

  • Osman yildiz

    Merhaba.kenyaya gitmeden önce okumuştum yazınızı şimdide dönünce tekrar okudum çok şanslısın cita’yi avlanirken gormussunuz çok sanssızsın marada uzun kalmadığın için…..;)

  • ercan

    Jambo devletsah hanım. Yazilarinizi okudum ve çok iyi oldu heyecanim daha çok arttı. Bu sömestrda eşim ve iki arkadaşım la beraber biz de mombasaya gidiyoruz. Fakat biz turla gitmiyoruz. Oraya gittimizde jeep kiralayıp kendimiz safari turuna cikabilirmiyiz. Veya orada safari turlarına katilirsak ne kadar öderiz. Saygılar

    • Devletşah

      Merhaba,

      Biz turla gitmedik. Orada bir tur firmasına nerelere gitmek istediğimizin bilgisini verdik. Onlar da bize araç ve şöför verip geri kalan ayarlamaları yaptılar.

      Güvenlik problem olabilir. Ayrıca bazı yerler vahşi yaşam alanı olduğundan çık sıkı yasaklar var. Kendi güvenliğini için gerekli. Sizin kasaba sandığınız bir yerde aslanlar da yaşıyor olabilir.

      Ayrıca mombasa masai mara’ya epey uzak yanlış hatırlamıyorsam 10 saatlik bir araba yolculuğu olsa gerek belki daha fazla ve yollar maalesef fillere pek dayanmıyor 🙂 çukurlarla dolu.

      Mutlaka bir rehberiniz olsa iyi olur.

      İyi yolculuklar

Leave a comment to Osman yildiz

YORUMU GÖNDER