San Francisco Sokaklarında

San Francisco Sokaklarında

San Francisco Sokaklarında

Golden Gate

İstanbul’dan yola çıkmadan az evvel Facebook sayfamda iki arkadaşımın fotoğraf yüklediğini gördüm. O anda şimşekler çaktı. San Francisco’ya kadar gelip de onları aramamak olmazdı. Berkeley‘de doktora yapan arkadaşlarıma hemen kısa bir mesaj yollayıp yola çıktım.

Ben Amerika’ya geldiğimde onlar Cumartesi günüm için dolu dolu bir program hazırlamışlardı bile. Öğle saatlerinde Pier 39‘un girişindeki çam ağacının altında buluşacaktık. Öğleye kadar şehirde bir tur atmaya karar verdiğimden erkenden trenle yola koyulduk. Haftasonu ekspres tren olmadığı için yolculuk 1,5 saat kadar sürdü.

San Francisco

Tren istasyonundan şehir merkezine -ki çoğunlukla her şehirde Market Street adıyla anılıyor- yürüyerek çıktık. Virgin, Apple gibi mağazalara bakıp Türkiye’nin çeşitlilik konusunda Amerika’dan pek bir farkı kalmadığı konusunda hem fikir olduk. Umarım fiyatlar da biraz yaklaşır.

Transamerica

Apple dükkanında epeyce vakit geçirdikten sonra Union Square‘e doğru çıktık. Haritadan baktığımda uzun görünen mesafeler yürümeye kalktığımda çekmişlerdi. 3-4 dakika sonra Union Square’de dolaşmaya başlamıştık. Aslında alışveriş yapmak gibi bir maksadınız yoksa burada yapacak pek birşey bulamıyorsunuz. Yürümek için oldukça nezih, oldukça güzel vitrinlerin olduğu bir meydan. Champs-Elysees’ye benzettim ben. Bir tarafta Mayc’s, Bir tarafta Tiffany Co., diğer tarafta Gucci… Bütün bunların ortasında Williams – Sonoma‘nın 4 katlı dükkanı pek bir cazibeliydi. Borders kitapçısına girdiğimde kendimden geçtiğimi söylemeliyim. 1000 – 1500 sayfalık, kaldırmaya gücümüm yetmediği, tamamı resimli yemek ansiklopedilerinin sadece 9 dolara satıldığını görüp de taşıma problemi yüzünden alamamak pek bir hüzünlüydü. Daha sonra daha çok vakit geçirmek üzere listeme alıp, Yegan ve Ekrem’le buluşmak üzere yola koyulduk. Bu arada 3 dolara 6 adet kestane satıldığını söylemek istiyorum. Fiyatlar açısından fikir verir.

Şehri daha iyi tanıyabilmek için buluşma noktamıza yürüyerek gitmeye karar verdik. Yokuşları inip çıkarken Alfred Hitchcock filmlerinin meşhur noktalarından birisine uğramaya karar verip, Coit Tower‘a çıktık. Yolumuz üzerinde San Francisco’nun Transamerica gibi meşhur binalarını da gördük. Ayrıca Victorian tarzı sevimli birçok ev ve dünyanın en zikzaklı yolu olan Lombard caddesini de uzaktan gördük.

Pier 39’daki randevumuza gittiğimizde kurulan çam ağacının altındaki dans gösterilerini seyre daldık. Arkadaşlarımız geldiğinde San Francisco’da yapılacaklar listemde ilk sırlarda yer alan, Boudin‘de Clam Chowder denilen ekmek içinde sunulan yengeç çorbasını içmeye gittik. Ekşi maya ile yapılan ekmeğin lezzetine hayran kaldığımı söylemeliyim.

Clam Chowder Çorbası

Yemeğimizin ardından Ekrem bizi Golden Gate köprüsünün fotoğraflarını çekmek üzere karşı yakadaki, izleme noktasına götürdü. Yol boyunca epeydir görüşmemiş olmanın verdiği hasretle neredeyse hep bir ağızdan konuştuk. Köprünün fotoğraflarını çektikten sonra ilk hedefimiz Sausalito isimli küçük kasabaydı. Burada deniz boyunca yürüyüp, Bebek’e ne kadar benzediğinden bahsettik. Epeyce üşüdüğümüzü hissettiğimizde bir sonraki durağımıza, Ekrem ve Yegan’ın okuluna, Berkeley‘e doğru yola çıktık.

Tramvay

Berkeley Üniversitesi aslında bir zincir üniversiteler grubunun parçasıymış. Bizim bildiğimiz UCLA de bu zincirdenmiş. Okul ile şehir neredeyse birbirine geçmiş durumda. Şu filmlerin meşhur alfa, beta, gamalı kulüp binalarının önünden geçip, okulun çan kulesine vardığımızda saat altıyı gösteriyordu. Çan kulesi neredeyse yarım saat süren kısa bir konsere imza attı.

İyice üşüdüğümüzden kendimizi Cafe Strada‘ya attık. Sıcak kahvelerimizi alıp 60’lı yıllarda hippiliğin merkezi olan Telegraph Caddesine doğru yola çıktık. Sokaklara ağır bir koku yayılmaya başladığında -bana Amsterdam’ı hatırlatan bir kokuydu- yerlerde satış yapan hippileri de etrafımızda görmeye başladık. Etrafta yüksek sesle dinlenen Jimmy Hendrix, Janis Joplin parçaları duyuluyordu. Açıkçası tek başıma 6 gibi erken bir saatte bile geçmeyi istemeyeceğim yerlerdi. Saat ilerlediği, hava iyice soğukluğunu hissettirdiği ve bizim gidecek uzun bir yolumuz olduğu için çocuklardan ayrılıp, BART diye anılan trenle San Francisco’ya döndük. İnanın öyle derin bir uykuya dalmışım ki gerisini hiç hatırlamıyorum.

*Sausalito ve Berkeley fotoğrafları yakında burada 🙂

Kalıcı bağlantı

Related Posts

8 Responses to San Francisco Sokaklarında
  • Uğur Özmen

    Ben kıskanmaz mıyım?.. Pier 39 deyince, ekmek içinde yengeç çorbası deyince… Bir de deniz mahsulleri ve yanında Kaliforniya şarabı… Keyfini çıkarın.

  • Sema Tufan

    Sevgili Devletşah,
    Seninle beraber geziyor gibiyim…Çok teşekkürler…Yolun açık, işlerin kolay olsun..:)

  • Aysen

    MUHTESEM !!!
    Tüm resimlerine baktim ve cok güzel her biri. Insallah bende cok yakinda o güzel sehre gide bilir ve geze bilirim.
    Size daha cok iyi zamanlar dilerim ve herseyin tadini cikartin…iyi eylenceler..(:

  • Salih Zeki Çavdaroğlu

    Sevgili Devletşah !…

    Güzel Türkçemizdeki “Yediğin , içtiğin senin olsun ; gördüklerini ” anlat deyiminden yola çıkarak “Modern Evliya Çelebi” gibi seyahatnameni yazışın bizi çok sevindiriyor.Onları zevlkle okuyoruz.Sağlık içinde gezin ve yine sağlık içinde dönün.En güzel günler…

  • Filiz

    Clam chowder’i sevdigine ve Sausalito’ya gidebildigine sevindim. Umarim geri kalan gezin de boyle eglenceli, dolu dolu gecer 🙂

  • korhan

    ben de nedense,
    sadece ekmeğinden yediğinizi düşünüyorum 🙂

  • Yegan Erdem

    Devletsah abla,

    Cok guzel bir gun gecirdik gercekten, tekrar gorusmek dilegiyle 🙂

    -y

Leave a comment to Sema Tufan

YORUMU GÖNDER