Aşeriyor muyum?

Aşeriyor muyum?

Hamilelik konusu açıldığında ilk gelen sorular aşerip ermemek hakkında oluyor. Canım bir şey istiyor mu? En çok ne yiyorum? Durup dururken mi canım istiyor? Gibi sorulardan bahsediyorum.

Birçok araştırmaya göre aşermek hamileliğin naz kısmına giriyor. Eşi tarafından ilgi görmeyen hamile kadınların ilgi çekmek için kullandığı bir yol olarak tanımlanıyor bu araştırmalarda. Bazı araştırmalarda ise hamile kadının koku hassasiyetinin artması nedeniyle çevreden duyduğu kokulardan esinlenerek aşerdiği söyleniyor. Hangisi doğru tam bilemeyeceğim. Bildiğim bir şey varsa ben zaten hamile değilken bile aşeren, bu nedenle de hamileliğin çok feci bir tecrübe olacağını düşünen biriydim.

Normal zamanlarda gece yarısı canım istediği için helva kavururken hamileliğimde öyle ahım şahım birşeyler istemedi canım. Ama elbetteki her hamile kadın gibi unutulmaz bir iki hikayem var.

Pastırmalı Yumurta

İlki pastırmalı yumurta ile ilgili. Bir sabah saat 6 civarı gözlerimi açıp daha günaydın bile demeden ‘pastırmalı yumurta yiyelim mi’ dediğimde eşimin yüzü görülmeye değerdi. ‘Evde pastırma var mı ki’ sorusunu ‘bugün toplantıların yok mu, koku rahatsız etmesin’ cümleleri takip etti. Toplantılar hiç mühim değildi de evde pastırma olmadığından kahvaltıda yeme hayalleri suya düştü. O öğlen ve takip eden bir kaç hafta boyunca neredeyse her öğle yemeğinde pastırmalı yumurta, pastırmalı pide, pastırmalı kurufasulye ve pastırmalı pizza yedik diyebilirim. Allah’tan kış aylarına rastlayan günlerdeydik diye düşünmeden edemiyorum.

Başka bir aşerme anısı da şeftali ile ilgili. Yirmili yaşlarının ilk zamanlarını yaşan 18 kişilik ekip ile çalışıyorum. Söylemeden edemeyeceğim her biri birbirinden tatlı, çalışkan ve terbiyeli çocuklar. O sıralar daha ilk testin sonucu çıkmadığından hiçbiri hamile olduğumu bilmiyorlar. Beni yemek konusunda takıntılı, sürekli pastırmalı şeyleri tüketmeye meyilli olan biraz da diktatör ruhlu birisi olarak gördüklerine eminim. Yine bir öğle yemeği öncesinde aklıma nereden estiyse ‘şu andan itibaren ofiste mevsimi olmayan meyve sebzelerden bahsetmeyi yasaklıyorum, bahsederseniz başınıza geleceklerden sorumlu değilim’ gibi bir ilanda bulunuyorum. İçlerinden birisi ‘nasıl yani, şeftali diyemez miyiz şimdi’ demez mi… Kendisine nasıl bir bakış attığımı bilmiyorum ki kızcağız ‘anladım, diyemeyiz’ mırıltıları arasında bilgisayarının arkasında kayboldu.

Ama olan olmuştu. Aklıma şeftali düşmüştü bir kere… Konuyu düşünmemeye çalışarak o geceyi geçirdim. Ama sabah aklıma ilk gelen şey şeftaliydi. Ertesi gün öğle saatlerinde İstanbul Culinary Institute‘dan yılbaşı hediyesi olarak bir paket geldi. Açtığımda içinden ev yapımı şeftali reçeli, şeftali likörü ve şeftalili kurabiyeler çıkmaz mı… Gözlerim dolu dolu olarak reçel kavanozunu açıp kaşıklamaya başladım. Benim gibi şeftalinin memleketi Bursa’da doğmuş birisinin hayallerindeki şeftali tadı olmasa da nefsi köreltiyordu. Bir kaç gün sonra hamile olduğumu öğrenen çocuklar sevinçlerinden ne yapacaklarını şaşırdılar. Beni bir prenses gibi ağırladıklarını söylemeliyim. Ağzımdan ne çıkarsa 10-15 dakika içerisinde masada buluyordum. Bu süreçte beraberce kilo aldık. Şeftali konusuna çözüm herkes bu kadar iyi niyetli olununca kendiliğinden geldi. 10 gün sonra çıktığımız Tayland gezisinde girdiğimiz markette karşılaştığım şeftaliler ne kadar tatsız tuzsuz olsalar da tam aradığım gibiydiler.

Kalıcı bağlantı

Related Posts

Yorum yapın

YORUMU GÖNDER